top of page

Seyirciyi yerinden Çok eden gösteri

Çokluğun tanımını farklı bir ele alışla inceleyen ve sunan Ayşe Orhon’un gösterisi beklentileri kırmak üzerine kurulu bir gösteri olma özelliğini taşıyor. Gösterinin başında seyirciyle kurduğu samimi ve açıklayıcı iletişim ve yedi sanatçıyı anlatacak olmasının verdiği bagajla sahnede tekil beden içinde çokluk temsiliyeti sunan Orhon, bir süre sonra anlatının, çizimlerin ve hareketlerin yanına sahnede farklı varoluş biçimleri, normalin yanı sıra olağanın dışına çıkan garip tekinsiz bir beden de ekleyerek kişilerin çokluğunu ve anlatının çeşitliliğini gözler önüne sermekte. İlk andan itibaren seyirciyi teşhir etmesinin verdiği ipucuyla gösterinin ilerleyen zamanlarında bizleri bir sürprizin beklediği hissine kapılıyoruz.

 

Çok, temel olarak beklentileri yıktığı ve anlatıyı çeşitlendirip hep son anda anlatı şeklini ve çoğunlukla anlattığı kişiyi değiştirdiği için başarılı bir gösteri olmaya içkin. Gösteri kendi doğal akışını sürprizlerle sürdürdüğü için gündelikten farklı olan davranış şekli, doğalın dışına çıkıp seyirci üzerinde hipnoz etkisi bırakmakta ve başından beri teşhire maruz kalan seyirci gösterinin sonunda garipliğin arkasına gizlenen emir verişe sorgulamadan uyarak oyuncunun isteğini yerine getirmektedir. Oyun içindeki oyuna uymak bazı seyirciler için oyunun bir parçası olmaktan haz duymak olsa da diğerleri için sorgulamadan uyulması gereken bir kural olma özelliğini taşıyor.

Ulus Baker, Spinoza’nın ahlakından alıntılayarak yaptığı yorumda: Tek boyutlu insandan dışarıya çıkış –Simmel’in modern kentlinin hep maruz kaldığı “yalnızca tek bir türden uyaranlar bombardımanı” nı geriye itmek, inzivaya çekilmek ya da lanetlemek filan değil, uyaranlardan mümkün olduğunca fazla yollardan ve tarzlardan etkilenmeyi başarmak, etik, iyi karşılaşmalar örgütlemektir[1] der. Orhon da yedi sanatçıyla görüşmüş ve çalışmış olmasının etiği altında ezilmiş ve kendini onlara karşı sorumlu hissetmiş olsaydı bu tür özgürlükçü bir çalışmayı ortaya çıkarmayı başaramazdı. Onu yolundan alıkoymayan şey ve buna bağlı olarak başarısı görüştüğü sanatçılardan aldıklarını geri vermek için kendisini mecbur hissetmemiş, tersine onları kendi yaratıcılığında farklı şekillerde çoğaltarak, bazen de azaltarak değiştirmiş, gösterinin özgürlüğüne ve özgünlüğüne hizmet etmiş olmasındadır.

tt.jpeg

This review is written for Kritik Çaba which is a critical education at the iDans Festival in 2012 for William Kentridge's " I'm not me, the horse is not mine" 

Ben boş değilim boş da kimsenin değil!

William Kentridge’in  “Ben ben değilim, at benim değil” gösterisi 6 Ekim tarihinde iDANS Festivali’nde garajistanbul’da sergilendi. Gogol’ün burun örneğinden yola çıkarak gösteri ortaya çıkarma çabasının anlatıldığı temsilde kullanılan dualite hayranlık uyandırıcıydı. Kentridge gösterisine Rus yazar Nikolai Gogol’un 1837’de yazdığı Burun hikayesini Dimitri Shostakovich’in 1928’de bir operaya çevirdiği bilgisini vererek başlar. Hikayenin de operanın da yüksek okulların defterlerine bakan bir muhasebeci olan Kovalyov’un bir sabah uyanıp burnunun olmadığını farketmesiyle başladığını söyler. Bu hikayeyi çeşitlendirerek, daldan dala atlayarak fakat konu bütünlüğünü koruyarak anlatmaya devam ederken arka fonda kendisinin videodaki görüntüsü bir duvarın önünde durmuş bize bakmaktadır. Duvardaki imge ve sahnedeki kendisi arasında görsel ve sözsel bir iletişim kuran Kentridge bir saat boyunca sadece konuşarak ve merdivenleri inip çıkarak başarılı bir gösteri ortaya koyar. Hikayenin ve sunuşun içeriğiyle oynar. Ona göre önce bu hikayeyi Gogol yazmıştır sonra benzer bir hikayeyi Cervantesin yazdığını söyler. Bir süre sonra burun hikayesini ilk defa Cervantes’in yazdığını iddia edecektir.

Gogol’ün “mirabile dictu” burun örneğini vererek bölünmüş bir kişiliği anlatırken, aynı zamanda kendi gösterisini hazırlarken yaşadığı bölünmüşlüğü de anlatan Kentridge çok yönlü bir sanatçı olduğunu gösteride animasyon sineması örneği kullanarak da gözler önüne seriyor. Feslsefi bir sunuş metni hazırlayan Kentrige kendi yapımı olan fotoğraf, video ve animasyon sinemasını kendi kendisini yönettiği gösterisiyle harmanlıyor. İlüstrasyonları ve videoda gördüğümüz kendisi bazen konuşmasına eleştiri oluştururken bazen de metni destekliyor. Videodaki ikinci ve üçüncü görüntüsü sahnede yaptığı hareketleri benzer şekillerde yaparlarken bazen bir hareket veya bir oyun videodaki ikinci kendisinden üçüncü kendisine geçiyor. Sözlerinde bölünmüş iki ruh tanımlamasını yapıp örneğini verirken, sözlerle söylemediğini videoda bir üçüncü hatta dördüncü kişi oluşturarak gösteriyor.

 

Gogol’den Cervantes’e oradan Hawken Slawkenbergius ve 1787 Trishdam Shandy’nin burnunu kaybeden adam hikayesine geçerken bir yandan hikayeyi anlatıp bir süre sonra da “Ben sanatçıyım. İşim anlam yaratmak değil sanat yapmak” diyerek gösteriyi kendi içinde de açıkça tanımlıyor. Bedenin farklı temsiliyet biçimlerine varoluşçu fakat aynı zamanda sorgulayıcı bir bakışla yaklaşırken, gösterinin ikinci yarısındaki Rus komünistlerin birbirlerini kabul etmeyen saçma konuşmalarını birebir aktararak dünyanın trajikomik halini ortaya koyan Kentridge, deyim yerindeyse sözü ezip, suyunu çıkarıp bırakarak bir saat içinde neredeyse söylenmedik söz bırakmamaktadır.

This review is written for Kritik Çaba which is a critical education at the iDans Festival in 2012 for Ayşe Orhon's " A lot"  

To Be at The Moment by Improvising/ Doğaçlayarak An'da Kalabilmek  /

DOĞAÇLAYARAK ANDA KALABİLMEK 1

Talin BÜYÜKKÜRKCİYAN DEMİRCİ*

* İstanbul Bilgi Üniversitesi, talinbuyukkurkciyan@gmail.com
Copyright © 2019 Talin BÜYÜKKÜRKCİYAN DEMİRCİ. This is an open access article distributed under the Eurasian Academy of Sciences License, which permits unrestricted use, distribution, and reproduction in any medium, provided the original work is properly cited.

Öz

 

Bu yazımda amacım doğaçlamanın bir sanatçı, bir dansçı için önemini göstermek. Çocukken içimizde olan oyun oynama güdüsünü büyüdüğümüzde kaybettiğimizi fakat bir dansçının sanatsal gelişimi, anda var olabilmesi için bunu geri çağırması gerektiğini anlatmak olacak.
Yöntemim çocuktan yola çıkarak büyüklere gelmek. Çocukların oyun oynama içgüdülerini anlatıp bunun üzerine oyun oynamanın doğaçlamadaki yerine değinip, doğaçlama üzerine Garcia. M.E, Plevin M.,Macagno P. ‘in Yaratıcı Hareket ve Dans gibi kitaplardan yararlanarak önermemi geliştirmek olacak. Ayrıca erişkinlerin ruhsal sağlık durumunu anlayıp anlatacak ve doğaçlamanın bu sağlığa kattığı yararları işleyeceğim.
Bulgularım doğaçlarken kişi kendi içsel yolculuğunu yapar, kendisini daha önce göremediği gibi görür. Doğaçlama yapmak tüm dansçılar için gerekli bir tekniktir. Dansçıların yanı sıra sıradan insanların da doğaçlama yoluyla terapi gördükleri, özgürleştikleri gözlenmiştir.
Sonuç olarak doğaçlama dans etmeye başlayan bir kişi anda kalma durumunu yeniden öğrenir. Doğaçlama tekniğini geliştirir. Kendisinin oyun oynamasına izin verir. Bu durum tiyatrodaki gibi önceden üzerine çalışılmış duyguları veya karakterleri geri çağırıp sahnede sergilemeye benzemez. O anda kendi yaşadığı,durum, duygu ve oynama potansiyeliyle seyirci karşısında var olur. Bu durum insanda bir esrime ve esrime sonrası mutluluk etkisi yapar. Doğaçlayan kişi gevşer. Bu yüzden iyi bir dansçı aynı zamanda iyi bir doğaçlama sanatçısı da olmalıdır. Anda kalabilmek, anda olabilmek sahneye çıkan biri için olmazsa olmaz bir durumdur. Doğaçlama sahneye içkindir.

Anahtar Kelimeler: doğaçlama, oyun oynamak, anda olmak, farkındalık

TO BE AT THE MOMENT BY IMPROVISING

Abstract

 

In this paper, I will show the importance of improvisation for a dancer and explain the importance of recalling back (playing and being at the moment). When we are kids we have the playing instinct but it gets lost when we grow up. Though we need to recall this back as a dancer for the improvement of artistic progress.
My method will be starting to evaluate from children and reach to the grown-ups. I’ll explain the kid's instincts of playing and will also mention the place of improvisation in playing. I will get information from the books like Creative Movement and Dance by Garcia. M.E, Plevin M., Macagno P. and improve my thesis. Other than these I’ll also talk about grown-ups spiritual health and I’ll mention the help of improvisation in this context.
As a result improvisation is a need. The person who improvises does her inner journey, she sees herself like she has never seen before. To improvise is a necessary technique for all dancers. Other than dancers every human being has been observed getting therapy and getting free. As a solution, a person who starts dancing improvisation learns to be at the moment from the beginning. She enhances the improvisation technique. She lets herself to play. This situation is not like theater that one recalls back the feelings and the characters she has worked on in front of the audience and present it on stage. She exists with her state, feeling, and the potential of playing. This is why a good dancer needs to be a good improviser. Improvisation is immanent to stage.

Key Words: improvisation, playing, to be at the moment, awareness.


Doğaçlayarak anda kalabilmek! Doğaçlayarak Ruha Dokunabilmek

Doğaçlayarak Oyun Oynama Frekansına Girebilmek, Oyunu Hayatımızın TemelineAlmak

“Dans” unutuştur, çünkü kısıtlılığını, ağırlığını unutan bedendir. Yeni başlangıçtır, çünkü dans etme jesti adeta kendi başlangıcını kendi icat eden bir şey gibi olmak zorundadır.Elbette oyundur, çünkü bedeni her türlü toplumsal mimikten, her türlü ciddiyetten, hertürlü görgüden uzaklaştırır. Kendiliğinden dönen tekerlek: Dans için kullanılabilecek çok güzel bir tanım.” (Badiou, 2010; 72-73)
Sabah uyandım. Kahvaltımı edip evden çıktım ve stüdyoya vardım. Üzerimi değiştirip dans kıyafetlerimi giyindim. Stüdyo boş. Stüdyoya girdim. İçinde hiç bir şey olmayan, sadece beyaz duvarları, pencereleri ve tahta zemini olan bir alan. Stüdyo bir kafe gibi tanımlı değildi. Bana bir kafe gibi oturmam gerektiğini hissettirmiyordu. Bir banka gibi sıraya girip beklememi ya da bir ofis gibi oturup bilgisayara bakarak çalışmamı da hissettirmiyordu. Stüdyo boştu. Stüdyoda istediğim şeyi yapabilirdim. Zor mu? İstediğim şeyi bulmak. Başlarda zor çünkü tanımlı yaşamaya alışmışız. Ne yapacağını bana mekânın söylemesi beni özgürleştirecekken özgürlüğümü unutmuş olmak beni önce kısıtlayabiliyor. Orada kaldıkça, araştırdıkça ve kendini rahat bıraktıkça, bırakabildikçe ne yapacağımı buluyorum. İnsan doğası gereği boş alanı doldurmaya çalışır. Boş alanı özgürlükle doldurmaktır insanın ilk itkisi.

Biz çocukken barınmak, yemek yemek, uyumak ve oynamak bizim için en önemli olan şeylerdi peki sonra ne oldu?

Doğaçlama

Doğaçlama hayatımızın ilk yıllarında çocukluk evresinde sürekli yapageldiğimiz bir şeydi. Oyun oynardık! Oyunda sürekli karar değiştirir kendi isteklerimize, anlık itkilerimize göre hareket eder, o anda olduğumuz bize göre oyunu değiştirir, dönüştürüranda var olmaya devam ederdik. Sıkıldığımız noktada oyun biterdi ya da tekrarkurgulanana kadar oyun dururdu.Oynamak dünyanın en güzel şeyiydi.

Çocuk dünyayı oyun oynayarak anlar, -mış gibi yapar ve kendini o kurguladığı duruma göre konumlandırır. Anne olur, çocuk olur, araba yarıştırır, traktör kullanır. İstediği her şey olur, o şey olduğunda nasıl davranacağına hem tecrübelerine dayanarak karar verir, hem bulmaya çalışır, doğaçlar, kurgular. Traktör kullanmanın nasıl bir şey olduğunu bilmiyordur fakat seyrettiği çizgi filmde gördüklerini taklit eder, annesinin davranışınıtaklit ederek anne olur oyunda.
Çocuk oyun oynama durumu içindeyken o oyun neyi gerektiriyorsa onu yapar.Arkadaşlarına rahatlıkla dokunur, bir rolden hızlıca çıkar diğer role girer, istemediği bir şey olduğunda oyunu böler “öyle olmasın” der sonra yeniden olmasını istediği şekleuygun olarak oynamaya devam eder.


Çocuğun hayal gücünün sınırı yoktur. Olmak istediği şeyi hemen olur. Kendini yargılamaz, olumsuz düşünmez yapar, istediği şey olabileceğini bilme ön koşuluylahayata başlar. Bu olabileceğini bilme illüzyonu ise çocuğun o istediği şey olmasını sağlar. Hayal ediyordur ve oluyordur. Çocuk oyuna başlamak için sürece ihtiyaç duymaz. Gerçek hayattan çıkıp oyunun içine girmeliyim demez. O zaten sürekli anda var olduğu için oyun da yaşam da aynıdır onun için. İyi doğaçlama yapabilen dansçılar da böyledir. Herhangi bir şeyi değiştirmelerine gerek yoktur. Doğaçlamanın, anda var olmanın, oyun oynamaya durumunun içine çabucak girerler. Bu bir tekniktir. Çocuk küçük yaşta bildiği anda olma durumunu yaşı ilerledikçe unutur, kaybeder, kaybettirilir. Tanımlı alanlarda nasıl davranması gerektiği söylenir ona. Şöyle yapılmalı, böyle yapılmamalıdır. Büyükleriyle saygılı konuşmalı, ödevlerini yapmalı, herkesin içinde bağırmamalıdır. Anda olmayı kaybeden çocuk, büyüdüğünde anı yakalayamayan, yaşadığı şeyden keyif almayan, hep bir sonrasını düşünen biri olup çıkar.

Bu düşünce nereden geliyor?

Büyürken konulan sosyal kodlar, insanları bir çerçeve içine sokmaya çalışmanın yanı sıra bedeni tu kaka ilan edip arzuların bastırılmasına ve taşkınlıkların yapılmamasına odaklanmıştır. Ayrıca üç semavi dinde ve özellikle Hristiyanlıkta beden ayartan ve “günah” işlediğimiz bir araç olarak sunulur ve böylece ahlaki sorunların bir nedeni ve alanı haline gelir. (Burnett ve Holmes, 2013; 23). Bu farkına varmadığımız fakat hayatımızın tam da ortasına yerleştirilmiş tanımlar bizi bedenimizden uzaklaştırmaya ve onunla çok daha az bağ kurmamıza sebep olur. Bedenimizi çocuklara bakarak hatırlarız. Onları seyrederken unuttuğumuzu fark ederiz.

Doğaçlamanın hayatımıza girmesi

Bedenimizle yeniden temas kurmaya başladığımızda hareket etmeye başlarız. Yoga, pilates gibi bedeni çalıştıran çalışmalar güzeldir fakat yine bir kodlar, kurallar, tanımlı hareketler toplamıdır. Stüdyoya girip özgürce hareket etmek ise tanımsız, özgür ve andaolmamıza olanak tanır. Doğaçlama dans etmeye başlayan kişi anda kalma durumunu yeniden öğrenir. Doğaçlama tekniğini geliştirir. Kendisinin oyun oynamasına izin verir. Bir dansçının doğaçlama yapması ve doğaçlamayı bir gösteri şeklinde sunması ise hemkendini hem de seyirciyi anda olmaya davet eden bir durum yaratır. Bu durum tiyatrodaki gibi önceden üzerine çalışılmış duyguları veya karakterleri geri çağırıp sahnedesergilemeye benzemez. O andaki itkileri, duygu, düşünce ve oynama potansiyeliyle seyirci karşısında var olur.

Grup Doğaçlaması

Grup Doğaçlaması yaparken “evet ve” demek, diğer grup elemanlarıyla ilişkide olmak, onların yaptıkları hareketleri görmek, onlarla uyumlanmak, benzer hareketler yapmak kendimizi bir düetin içinde bulmamıza sebep olur. Ya da iki kişiyle, üç, beş kişiyle birlikte uyumlanmak da kendimizi bir grup doğaçlamasının içinde bulmamızı sağlar. Bazen bu grup solo yapan birini destekler, çerçeve çizer ona, bazen de sahneyi alır, kendilerini seyrettirir. Bu durumların hepsinde önemli olan anda kalabilmektir. Anda kalarak sahnearkadaşlarının bilincinde olmak onları sürekli gözetmek ve onlarla uyumlanabilmek için gönüllü olmak gerekir.

Doğaçlama, hepimizin bir şekilde tanıdığı, bildiği bir şeydir. Günlük yaşantıda doğaçlamadan söz ederken, hazırlıklı olmadığımız ya da planlamadığımız bir durumla karşı karşıya kaldığımızda, sadece o an’a uygun bir şeyi yaratabileceğimize dair bir inanca sahip olmayı kastederiz. Dansta doğaçlama, koreografik yaratının an’ı ile onu uygulama anını bir araya getirir. (Blom ve Chaplin, 1988; 2-10) Doğaçlarken rahat olmak ve oyun oynama frekansında olmak gerekir. Anda kalmayı bu iki durum destekler. Bu iki durumun yanı sıra teknik olarak algıladığımız şey ise gruptaki diğer elemanları gözetmek,onlarla birlikte dans etmek, anlık bir oyun yaratmak, peşlerinden gitmek, yaptıkları şeyi biraz daha değiştirerek yapmak veya kendimize solo yapma özgürlüğü tanımaktır. Bunların hepsi birden o doğaçlamanın içinde olduğunda doğaçlama keyifli bir hale, yaşayan, anda kurgulanan bir gösteriye dönüşür ve seyredene de keyif verir.

 

Doğaçlama yaparken, oyun oynarken birbirimize rahatlıkla dokunuruz. Dokunarak yaptığımız dans geçişken bir boyut kazanır. İki beden arasındaki geçişi sağlayan dokunuşlar hem dansçılar hem de seyirciler arasında geçişken bir ilişki kurulmasını sağlar. Doğaçlama yapan kişi, kendini akışa, keşfetmeye, araştırmaya ve hareketlerine form vermeye bırakır; doğaçlama yaparken, aynı zamanda performans halindedir (Garcia,Plevin ve Macagno, 2018; 43). Seyirci sahnede olanın duygusunu ister istemez bedenine geçirdiği için yumuşak, rahat yapılmış bir dans seyredene de iyi gelir.
Günümüzde Türkiye’de doğaçlama dans çok fazla sahnelenen bir dans türü değildir. Doğaçlama dansın ne çok seyircisi vardır ne de çok sahneleyeni. Bale, modern dans veçağdaş dans yani bir koreografisi olan, daha önceden çalışılıp sunulacak olan danslar hem sahneye koymak, hem de seyretmek açısından daha güvenlidir. Yaratıcı ve seyirci olarak işimizi şansa bırakmaz, ne seyredeceğimizi bilme garantisiyle yaratırız gösteriyi ve seyircisi oluruz. Bu durum zaman zaman risk almadan yapılmış eserlere doğru götürür bizi. Yani seyircinin nasıl bir şey beğeneceğini önceden bildiğimiz, tahayyül ettiğimiz için onun beğeneceği türden işler çıkarırız ortaya. Seyircinin sinirini bozmaz, onun normlarına dokunmaz, olması gerektiği gibi işler koyarız sahneye. Onu rahatsız etmez, düşünmeye, hissetmeye, fark etmeye sevk etmez, iyi müzik ve iyi koreografi eşliğinde çıkarız sahneye. Seyirci de seyrettiğinden memnun döner evine. Seyirciye bir şey katmış mıdır seyrettiği? Keyifli vakit geçirmek, sahnede anlatılan hikâyeyi anlamış olmak seyirciye keyifli vakit geçirmeyi ve anlamış olmayı katmıştır ya başka?

Eskiden bir gösteriye gittiğimizde beğenmediğimiz bir gösteriyi beğenmediğimizi belli ettiğimizi hatırlıyorum. Alkışı az olurdu. Babaannem beni operaya götürdüğünde “İstanbul seyircisi özeldir” derdi. Beğenmediğini alkışlamaz. Son yıllarda daha kalabalıklaşan İstanbul’da seyirci de değişti. Şu anda şehir tiyatrolarında çocuk oyunlarında büyükler için espri yapmayı kendilerine görev edinen oyuncular mevcut. Sahnede olmanın rahatlığını üzerlerine giyinmişler. Arada büyükleri de mutlu etmeyi, oyundan çıkıp güncel, politik konularda espri yapmayı istiyorlar ve bunu yapıyorlar. Oyundan çıkmayı doğaçlama kabul ediyorlar. Şunun farkında değiller; oyundan çıkıp espri yaptıklarında çocukların ilgisini kaçırıyorlar ve çocukların oyundan bir şey anlamamasını sağlıyorlar. Büyükleri yakalamaya çalışıp antipatik oluyorlar çünkübüyükler oyuna çocuklarını getirmişler. Kendileri eğlenmek, keyif almak için gelmemiş, çocukları iyi vakit geçirsin diye gelmiş.
Doğaçlama öyle her şeye doğaçlama diyerek geçiştirilebilecek, küçültülebilecek bir yapıya sahip çünkü fix bir yapısı yok ve bu yüzden de anlaşılması çok kolay olmayan bir dans türü. Burada yapmaya çalıştığım ise doğaçlamayı anlamak ve anlatmak. Doğaçlamayı taçlandırmak öyle zor bir şey değil. Tüm ihtisas alanları gibi doğaçlamanın da bir tekniği var. Sanatlar arasında dans halen kavranması, kaydedilmesi ve korunması en zor olandır. Doğaçlamayı ön plana çıkarmak, bunun tam tersi bir eğilime işaret eder: Doğaçlama yapan kişi o gelip geçici an’ı yakalamaya çalışmaz fakat bu anın keyfini çıkarmaya ve bunu tüm derinliği ile yaşamaya çalışır.

 

Özellikle, kendi özgün yaratıcılıklarını geliştirememiş kişiler için teknik, benliğin ifadesini kolaylaştıran bir şey olmaktansa bunu kısıtlayan bir kafes, katı ve soğuk bir üstyapı gibi gelebilir. Maalesef buna sıklıkla rastlarız; bedeni algılamaktan bizleri uzaklaştıran bir kültürde, sanatçı duyarlılığı az çok herkeste var olan bir armağan yerine sıra dışı bir şey olarak kabul edilmektedir. Oysa doğaçlama oyun oynamaya alan açar(Garcia, Plevin, ve Macagno, 2018; 44). Doğaçlamanın da bir tekniği vardır fakat bizimdans tekniğinde bildiğimiz anlamda bir teknik değildir bu. Doğaçlama sürecine girmek için süreç sırasında ve sonrasında, ilk kinestetik deneyime dikkat yöneltmeye yapılan vurgu vardır. Rehber, kendimiz için “şimdi ve burada” olma arayışımızı destekleyen birrol üstlenir; bunu belirli bir dikkat niteliğini sürekli olarak vurgulayarak yapar. Kendisi farkındalığa giden bir yol olan doğaçlama, meyvesini verebilmek için, paradoksal bir biçimde, farkındalığa dönüşü gerektirir. İkinci olarak oyun ruhunu arayış vardır.Doğaçlamanın ham malzemesini oluşturan yaratıcı kıvılcımların keşfini ve akışını teşvik eden bağlam budur (Garcia, Plevin, ve Macagno, 2018; 46).

Ünlü doğaçlama sanatçısı Katie Duck doğaçlama bir gösteri sunarken “eleştirildiğini bilerek sahnede ol ve bunu dönüştür değiştir” der. Çünkü seyirci eleştirir. Eleştirmek için vardır. Öyle bir şey yap ki seni eleştiremesinler. Katie Duck sahnede devleşen bir dansçı. “Bizim beyin aktivitemiz öyle büyük ki aslında diğer insanların varoluşlarına girebiliyoruz fakat onun yerine kendi geçmiş hatıralarımızdan faydalanıp biri hakkında ne hissettiğimizi bilerek seyircideki o duygu durumuna empati kurarak anlıyoruz” der. Empatinin şu anda eksik olduğunu söyleyen Duck empatinin aksiyonun kendisi olduğu üzerine vurgu yapar. Doğaçlayan kişi tüm algı alanlarını açmış olmalıdır. Seyirciyle kurulan ilişkide duyusal, aural, zihinsel ve fiziksel algılarının tümü açık olmalıdır. Ancak o zaman bir doğaçlayan seyircinin eleştirilerinin üzerine çıkıp seyirciye sürekli ilgi duyacağı bir sunum yapabilir. Duck “Doğaçlamada insanlar sizi yakalar ya da yakalamaz.Herkes sizi yakalamayacaktır ve bunu fark etmek gerekir. Her bir şey fark ettiğinizde hayatınızı fark edersiniz” der (www.youtube.com/watch?v=asbrY0WQrGo&t=19s)
Gösterinin bitimini ölüme benzeten Duck “bunu herkes bilir” der. Gösterinin bittiğinisunan da seyreden de bilir. Ölüm gibi geldiği zaman geldiğini anlarız, biliriz bunu.

Oynamak yapmak demektir: Ne olduğumuzu görünür kılan ve aynı zamanda, içbenliğimizin şekillenmesine ve onu tanımlamamıza katkıda bulunan, içimize doğan bir şeyi yapmak. Daha önce de bahsettiğimiz gibi, bu, ister sadece bir oturma odasındaki bitkileri düzenlemek olsun, ister teknik açıdan gayet donanımlı bir sanatçının ürettikleri olsun, her yaratıcı süreçte yer alır. Doğaçlarken kişi kendi içsel yolculuğunu yapar,kendisini daha önce göremediği gibi görür. Doğaçlama yapmak tüm dansçılar için gerekli bir tekniktir. Dansçıların yanı sıra sıradan insanların da doğaçlama yoluyla terapi gördükleri, özgürleştikleri gözlenmiştir.

Sonuç olarak doğaçlama dans etmeye başlayan bir kişi anda kalma durumunu yenidenöğrenir. Doğaçlama tekniğini geliştirir. Kendisinin oyun oynamasına izin verir. Bu durum tiyatrodaki gibi önceden üzerine çalışılmış duyguları veya karakterleri geri çağırıp sahnede sergilemeye benzemez. O anda kendi yaşadığı, durum, duygu ve oynama potansiyeliyle seyirci karşısında var olur. Bu durum insanda bir esrime ve esrime sonrası mutluluk etkisi yapar. Doğaçlayan kişi gevşer.


 

KAYNAKLAR
Alain Badiou, “Başka Bir Estetik” Metis Yayınları 2010, s.72-73
Kathryn A Burnett ve Mary Holmes, “ Bodies, Battlefields and Biographies: Scars and the Construction of the Body as Heritage” John Wiley & Sons, 2013 s.23
Katie Duck röportajı: https://www.youtube.com/watch?v=asbrY0WQrGo&t=19s
Garcia. M. E. Plevin M. Macagno P. Yaratıcı Hareket ve Dans, İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları 2018, s.43

1 22-26 Temmuz 2019 tarihinde Ürgüp’te düzenlenen 5. Uluslararası Müzik ve Dans Kongresinde sunulan bildirinin genişletilmiş halidir.

3rd January 2020, Talin Büyükkürkciyan tarafından yayınlandı

bottom of page